ON YIL ÖNCE
Mevsimlerin dışımızda değiştiği zamanlardı Hep korunarak geçen günler Kalkık yakalar , düşük omuzlar Her an belki bir…
Erguvanların görülmediği bir Nisan’dı Süs kirazlarının bilinmediği “Bugun kim?” diye açılan sabahlar Erguvansız , gri bir Nisan’dı Ölmemek Bir insanın sevdiklerine verebileceği tek armağan.
Server Hoca’nın resmiyle açıldı gün On yıl öncesinin bir Nisan sabahı Ak çarşaflar içindeydi Papatya tarlasında uyur gibi. Ne sevinç , vurulup ölmemek! Yitse de bedenin bir parçası.
Hocam değildi , derslerine girerdim Shakespeare tragedyasında bir oyuncu En çok sesi ve elleriyle oynayan. Ona en yakışan söz : “…Ve yükseliyordu proleterya!” O an kürsünün altından çıkıp Parmak uçlarında yükselen Koca yumruğu başının yanında bir ikinci yüz Yeniden doğar gibi söylenen o söz… XVIII. yüzyılın sonları Aydınlanma. Aydınlandık.
Bahçesinde erguvanlar açmıştı okulun Bir kızla öpüşmek kadar güzeldi dalında oturmak Kiraz çiçekleri , rüzgârda dağılıveren ilkgençlik Sesi kulağımda Server Hoca’nın “Ve yükseliyordu proleterya!”
Bir gün ziyaretine gitmiştim Yaşayan , yani çalışan ve üretendi Maddenin en canlısı yürekti Bu dizemi söyledi bana ve başkalarına.
Turgay FİŞEKÇİ
--------------------------------------------------------------------------------------- “Yitik Bahar” , Haziran 1995 , 2. Bası , Adam Yayınları , S.18