SABAHIN SAHİBİ VAR

Dinlediğiniz bu türküler, ya kişisel nedenlerle tek tek, ya bir hikayeye bağlı olarak ya da toplumu etkileyen büyük olayların çerçevesinde yaratılmışlardır. Elbette Marşlar, adından da anlaşılacağı gibi yürüyen ve yürütülen bir müziktir. Bu eylem müziğidir. Bir düşüncenin, bir sevincin başkalarına geçmesinde ve yayılmasında son derece etkindir. Kalabalıkları kolayca etkiler, coşturur, birleştirir. Gerek böylesi kitlesel bir müzik olmasıyla, gerek yürüyüşe ve birlikteliğe en uygun bir ritm biçimi olan ikili ve dörtlü vuruşlarda yazılmasıyla türkülerden ayrılır. Çünkü türküler her türlü ritmde söylenen bir müzik türüdür. Toplumsal içerikleri olsa bile kökeninde bireyseldirler, ama birlikte söylendikleri zaman da güzeldirler. Nitekim bizim toplumumuzda türkülerin birlikte söylenmesi, insanlarımızı birlikteliğe, ortaklığa alıştırır. İşte toplulukların söylediği marşlar, bu geleneğe de dayanarak toplumsal gelişmeler karşısında, özellikle günümüzde çok etkin bir işlev kazandırmışlardır. Yeni plağımda, marşların, marşımsı türkülerin ağır basmasının nedeni bu. Ayrıca türküler de var. Bu türküler de içerik olarak marşlarla bütünleşmekte.

İster bir büyük ozanı olsun, ister toplumu etkileyen bir büyük olayı, hep kendi türküleriyle bir bütünlük içinde duyurmayı uygun buluyorum. Türkülerin yanyana gelmesiyle hem anlatım güç kazanır, hem de konu daha iyi anlaşılabilir. "Seferberlik Türküleri"nde, "Yunus Emre"de, "Karacaoğlan"da, "Pir Sultan Abdal"da, "Şiirler ve Türküler"de, "Köroğlu"nda ve "El Kapıları"nda hep böyle düşündüm.

Yeni türkülerimin çoğunda söz ve düzenlemenin benim adımı taşımasına gelince; eskiden beri vardı bu aslında. Ama ben kendimi böylesine ortaya koymak istemiyordum. Türkü biçiminde yazdığım sözler oluyordu. Bunları tıpkı halk ozanlarında olduğu gibi varolan ezgilerden birine bağlayarak söylüyordum ya da sözler için yeni bir ezgi düşünüyordum.

Her toplumda ses sanatçısının söyleyişinin o toplumun üslubunu yansıtması, o toplumun üslubunda olması gerekir. Daha açık söylersek, bizim toplumumuzun bir türküsünün söylenişi, bir yabancının söyleyişinden farklı olmalıdır. Batı'da da böyledir. Beraber gibi olan şey ancak kültürün ve toplumun beraberliğidir. Dışardan baktığımızda bizim Klasik Sanat Müziği, Bizans, Arap, Fars müziği gibi görünebilir. Oysa bu yalnızca ortak kültürden gelen bir özelliktir.

Özenmelerden ve özentilerden sıyrılmak, kendi benliği, ulusallığı içinde evrenselliğe açılmak, ulaşmak. Yani kendi tadını yitirmeden, yabancılaşmadan. İnsan kendini yenilemeye elverişli bir yaratıktır. Bunun için yabancılaşmaya gerek yok.

 

Ruhi SU