Murathan MUNGAN Üzerine Bir Anlatı Denemesi

Selçuk YAMEN / Seyirdefteri 

 

Yaşantısı arabada geçenlerin, kimi şeyleri kaçırdığını düşünürüm sıklıkla. Bu, benim için de geçerli ne yazık ki... Bu duygunun eksilmesini ne kadar sağlar dinlenilen müzik, bilmiyorum.

Arabada olmadığım şanslı günlerimden birinde, kulağıma çalınan sesle irkildim. Kızılordu Korosu’nun düzenlediği bir konserdeymişim gibi duyumsadım birden kendimi. Sese doğru yürümeye başladım, ses bir ilkokulun bahçesinden geliyordu. Şarkı söyleyen yüzlerce çocuk... Okulun dış duvarlarını doldurarak konseri izleyen, kadınlarla çocukların arasındaydım artık. Çocuklar neşe içindeydi, koroyu yöneten öğretmenin gözlerindeki pırıltı bana kadar geliyordu. Neydi beni böylesine şaşırtan? Yaşamda karşılaştığımız güzelliklerin, günden güne azalması duygusu mu? Sevinçli gözlere duyulan özlem mi?

     ‘Telli telli telli şu telli turnam
     sanma ki yaralı uçmaz bir daha...’

Kızılordu Korosu bu şarkıyı söylerken dalmışım. Bu şarkının sözlerinin yazarı Murathan MUNGAN düşüyor birden aklıma. Eve döndüğümde, kulağımdan gitmeyen o güzelim seslerle bir kez daha bakıyorum Mungan’ın yazdıklarına. İlk önce şarkı sözlerinden tanıdık onu. Şair olduğunu bilenler de vardı. Öykülerini, film senaryolarını, oyunlarını okuduk. Karşımızda sürekli yazan biri vardı. Küçükken en çok kaldırım taşlarına oturmayı severmiş, bir de geyikleri. Mardin sokaklarında çamura bulanmış bu çocuğun ileride şair-yazar olacağını bilen çıkmış mıdır?

Murathan MUNGAN, bu gün bir marka artık. Çok okunan, çok satan kitapların yazarı, şairi. İmza günlerinde uzun kuyruklar oluşuyor, kaleminden çıkan neredeyse her şey kapışılıyor. Yazdıkları, okurlarının ruh hallerine, davranışlarına yansıyan kitaplara dönüşüyor.

Ülke hızla kentleşiyordu, kitaplarda çoğunlukla, birlikte yapılabilecek şeylere dokunuluyordu. Bireyin tekil hali, yalın hali nicedir diye soran pek yoktu. Mungan yazdıklarıyla, birey olarak kendine ait bir dünya kurarken, bireyselleşmeye başlayan geniş bir kitleyi de oraya çekiyordu. Orada herkesin kendine yakın bulacağı bir yer vardı; çünkü Mungan çok yazıyor, her yere uğruyordu. Sözcüklere de hakimdi, formülün tamamlanması için simgeler gerekliydi ve o simgeler bir süre sonra kendiliğinden geldi:

‘Maske’ ki, var olan kaba dünyanın bireyi anlayamayacağını imliyordu. İç dünyasının sergilenmemesi için takınılması zorunluydu.

‘Sahtiyan’ ki, serpilmiş, boyanmış, cilâlanmış deri anlamına geliyordu. Yani bireyin var olan kaba alanda bedeninden soyulduğu, kendisinden geriye yalnızca reklamasyon, ölü, var olmayan bedeninin derisinin kalabileceği imleniyordu.

‘Ayna’ ki, bireyselleşmenin en güç durağıydı. Ya var olan kaba alan -toplum-  içine dönülecekti ya da kendi doğrularının peşinde hesaplaşmanın acısı kabul edilerek yola devam edilecekti.

‘Geyik/kunduz vb’ ki, bireyselleşmeyi kabul ederek derisi ile birlikte kaba alandan kendini soyutlamanın imgesi olarak çıkıyordu karşımıza. Ramis Dara, “yer altı, gizil, kale, sarnıç, tutsak, zula, mahpus, post vb” sözcüklerle, Mungan’ın sürekli olarak örtünme, kapanma durumlarına
göndermeler yaptığının altını çizer. Buna kendini, kendi özgür bireysel alanını korumayı da eklemek gerekir.

     "...Siz ey! kimliklerini maskelerine gömenler..."
     "...başkalarını giyinmekle başlar cinnet..."
     "...haydi gidin aynalara gömün maskelerinizi..."
     "...kendinden başkasını kuşanma sakın
     "yol senin, iz senin, menzil senindir..."

derken, ya da:

     "...fantazilerini koru,ölümü kolla,anılarını sakla...
     ey ölüme hudut yaşayan, olmadı! tehlikeyi tekrarla...
     hem bu kadar umutsuzken, mutsuz olunur mu hiç..."

derken neyi önermektedir Mungan, buna bakmak gerektiğini düşünmüşümdür hep. Kalabalığın içinde erimiş, yenilmiştir. Kalabalıkla birlikte çıkılan yolun varıp yenilgilere dayanacağını imletiyor Mungan ve kendi çözümünü dayatıyor. Tam da bu noktada emir kipleri giriyor devreye ve okurla birlikte çoğalıyor yazdıkları.

     "...ya dışındasındır çemberin
     ya da içinde yer alacaksın..."

Yani, mutluluklar yoksa da mutsuzlukları azaltmanın formülü: kendini saklayacaksın, kalabalıkların maskeli balolarında asla soyunmayacaksın. Geçmişinin ve anılarının oluşturduğu değerli dünyana yalnızca incitmeyenleri alacaksın, dışarıdaki kaba kalabalığın yaptıklarını önemsemeyeceksin. Var olduğun dünyada, en az incinmenin yolu bu....

Sonuçta, masallarla, efsanelerle, özlemlerle, yanılgılarla, yenilgilerle dolu bir dünyanın kapısından içeri sokuyor bizleri. Yazdıkları kimi zaman dağınık, kimi zaman oldukça özenli; ama hep kendini gizleyen bireyin formüle edilmiş aşkları, yalnızlıkları... " Yaşam seni çok mu incitti Murathan?" diye seslenmek geliyor kimi zaman içimden. Mungan’ı çok seveceksiniz, bundan eminim; ama bir intihar yelkenlisinde yolculuk yapmak istemiyorsanız dikkatli okumak zorundasınız!

Kimi zaman, neden bu kadar çok yazdığını düşünürüm Mungan’ın. Yazdıklarını bekleyenleri bekletmeme kaygısı diyorum kimileyin... Bekleyenlerini yitirme kaygısı ya da. O artık bir peygamber gibi sürekli yazmak zorunda. Yazdıkları ile sürekli olarak kendini çoğalta çoğalta, formüle edilmiş kelimelerin yerleri ile oynayarak bunu yapıyor artık. “Başkalarının gecesinde’’ yem olan yaşamlar, ıskalanışlar, haksızlığa uğrayışlar çok yakın duruyor bir yanı doğulu, kente uyumsuz bireylerde; o artık bu şiiri yazmak ve sürdürmek zorunda. Çünkü böylesi bir dünya içine soktuğu, emirlerle yönlendirdiği kitleler onunla acı çekiyor, kendini soyutluyor ve yeni emirler için çok uzun zaman beklemeyecek kadar sabırsız artık.

Yetenekli ve zeki bir şair/yazar Mungan. Oluşturduğu kültün peşinde mi yazıyor, kült mü Mungan’a yazdırıyor, Mungan kurduğu dünyanın devamını mı tamamlıyor, bu açık değil. Bundan sonra ne mi olacak, ben de merak etmiyor değilim hani.

“...Bazı sözler karanlıkta söylenir diyorum uykularımın birinde bazı sözler hiçbir zaman...” Söylediklerini biliyoruz da söylemediklerinin ne olduğu ya da söyleyecek sözünün kalıp kalmadığını bilmiyoruz. “...Sonuna dek proleteryanın yanındayız / çünkü biliyoruz ki –biz devrim mecburları – hiçbir yere kaçamayız / bir yere kaçamayız / kaçamayız...” Bana öyle geliyor ki Mungan, sol gösterip sağı iyi vuruyor. Detaylı bir incelemeden geçme çizgisinden sürekli uzaklaşıyor, çünkü sürekli yazıyor yazıyor. Şimdiden yirmiyi geçti kitaplarının sayısı. Her yeni aşkta ‘kendini temize çeken aşkların’ şairini, ne çevre kirliliği, ne emek/sermaye çelişkisi, ne kıstırılan köleci yaşam o kadar ilgilendirmiyor. Bir geri hizmet işçisi; ama işini gerçekten iyi yapıyor. Ne olursanız olun, nasıl düşünürseniz düşünün, kaygılarınız, sevinçleriniz, hüzünleriniz, kimliğiniz ne olursa olsun, Mungan’da çok şey bulacaksınız; metafizik ve kendi içinde tutarlı dinler gibi içten sorgulanamaz bir dünya bu çünkü...