MERHABA, GUATEMALA!
Merhaba, yumuşak kanatlı, kumral Guatemala!
Sevginin, kardeşliğin toprağı, merhaba!
Merhaba, sessizliğin,yalnızlığın türküsü, Guatemala!
Merhaba, iyiliğin eli!
Tanrının eli, merhaba!
Evlâtlarının sırtları birer kapı,
kapar o kapılar dünyanın giriş yerini,
bu etten kemikten kapıların ardına bakma!
Çığlıklar göklere ağar, ve ölüm askerleri
orda parlatır çizmelerini kanla.
İnsan dolu zındanlar, tıklım tıklım, yıkılacak gibi,
tıklım tıklım zındanlara bakma!
Tekmil duvarlar delik deşik kurşunlarla,
delik deşik duvarlara bakma!
Almış başını kaçar korkudan tekmil yollar,
korkudan kaçan yollara bakma!
Kapasın önünü bu kapı senin,
bu kapı bunların hiç birini sana göstermesin,
zincire vurulmuş insanın sırtı, bu kapı.
Tarlalara, yeşermiş taze bitkilere bakma!
Boyunduruğa, darağacına bakma!
Kiliselere, kutsal eşyaya bakma!
Körüz biz, kör olmasına körüz ama,
kızımız, anamız, avradımızsın sen bizim,
ne olur, uzak kalma gözümüzden.
Bugün kızımız ellere satılık.
Cezası yok mu bunun! Nerdesin, ceza?
Ağzının açmaz kimse, kıpırdatmaz dudağı
ama herkes, gece gündüz, ve inanmadan,
senin görmediğini görür, ey vatan,
görür şölen yemekleri yediğini
iri kemikli, et yiyici büyük korsanın,
senin memelerinden yapılmış yemekler,
senin pütürlü memelerinden,
ey canım toprak!
Seni satanları görür, hepsi bekçilik eder, hepsi nöbette:
Yersin yumruğu, tekmeyi, kırbacı, kurşunu,
bu altın şölenin tadını hiç kimse kaçırmayacak.
Şu rüzgâr söndürecekse söndürsün artık
senin göklerini ışıklarıyla boyayan çırağıyı,
kaplasın gün ışığını sonsuz karanlıklar;
Büyük korsan, şu hayvan gözlü,
evinde, toplamış eşini dostunu,
hart hart yer durur vatanı,
nasıl oynarsa bir top oyuncusu topla,
öyle okşar durur ötesini berisini,
bekler kendinden geçsin, koyversin kendini,
kolları arasında, utancından.
Hâlâ neden kararsız gökyüzü?
Tanrı bu kadar kötü mü ki?
Bunca şirinliği, birikmiş güzelliği silip süpürmek için
yürürken deniz karalara, göllere doğru,
öç alan bir deprem atarken her şeyi ölümün ağzına,
büyük korsan tükürürken tütününü,
titrek sesiyle tırmalar dururken
perişan vatanın kokulu kulağını!
Hâlâ neden kararmaz gökyüzü?
Tanrı bu kadar kötü mü ki?
Köleliğin kısır, verimsiz kumsalında
zaman diye bir şey yok.
Zaman yapraklarda, dallardaydı,
gövdelerindeydi ağaçların, ve köklerinde,
cıvıl cıvıl bir şeydi zaman, yaşayan, canlı,
zaman yaşamıydı yani insanoğlunun.
Bir gün vatan yurdun bütün saatlerinde yaşamıştı bu zamanı.
Ama bugün gelin görün ki,
doyurmak için koca korsan aç karnını,
bir bir kendisi saymakta bu zamanın günlerini.
Ateş, kasırga, şimşek, nerdesiniz, çabuk olun!
Vatan ki bir dilber, bir içim suydu,
belindeki kemer parçalanmış bir menteşe!
O sülün boy, o su testisi, o başının tacı,
dilberliğini yapan şeyler değil de neydi?
O güzelim papuçlar değil miydi alımını arttıran?
Çıkın alevler, sarılın ağaçların, ürünlerin boğazına,
yansın büyük korsanın önünde toprak yalım yalım!
Ölüm zamanı sarmakta!
Ölüm sarmakta dünyayı!
Yok olsun bütün hayat adası!
Yok olsun bütün hayal adası!
Vatan satılmıştır büyük korsana!
Uyur ağaçlar kışın.
Vatanda uyusun ağaçlar gibi.
Peşinde bir sürü kuyruğuyla
büyük korsan saltanat sürsün,
vatan da uyusun bu köle haliyle,
yıldızlara,haydi parlayın, diyeceğimiz güne dek,
yansıtın gökyüzüne bu çınlayan sevinci,
diyeceğimiz güne dek sulara,
haydi uyanın, diyeceğimiz güne dek ölülere,
işte o gün geldi, diyeceğimiz güne dek,
evlerimiz kurtuldu cellâtlardan,
hayat zulümden ve korkudan kurtuldu,
kurtuldu yabancılardan toprak,
haydi, ekelim tohumu,
altın buğdayı devşirelim, tam zamanı,
açalım kollarımızı, sarılalım sevgili vatanın boynuna,
gözlerimizde mutluluğun yağmuru;
evlâtlarının arasındasın işte,
evlâtların işte seninle sarmaşdolaş,
diyeceğimiz o mutlu güne dek,
vatan uyusun!
Miguel Angel ASTURIAS
Çeviri: A. KADİR - Şerif HULUSİ