NÂR-I BEYZA
Bir mırıldanış dilimin döndüğü, bakar merdivenleri
yıkayan dökümlü şeffaf etek uçlarından, küçük
çıplak ayaklar, akar ıssızlıklara sakin
şırıltıları kalır çöp tenekesini karıştıran
hurdacının buruşuk bir gazete parçasından sevdiği
Kırmızı, satılık daireler ve dükkânlar tabelasından
geçer baharda erik dalı bir çingene dudağına. Kuru
uzun parmakların inip kalktığı bir dümbelek derisi
işte gökyüzü, parçalayıp bağırışını simitçinin
geri bırakıyor sepete, tam sigaramı yakarken
Bir işsizin günlük defterine uzanıyor kalem, Avignonlu
ve frengili bir kızla sevişilmiş, hâlâ dağınık
yataktan dön İncesu’ya, kanasın beş yıl
serseri bir taşın kırdığı cam, ayırıp bacaklarını
gömüldüğün kayısı rengi koltuk, alevler için yalnızca
Ve keskin bir amonyak kokusu, örümcek ağlarını örüyor hâlâ
Ağlayabiliyorum kapanıp ahizeye bir jetonluk
Kulağımda iyotlu bir rüzgâr, ilk kez seni düşünüyorum
rakı şişeleri ve mavi bir tenteyle kemerimde
silah taşımak, hiç değilse sustalı bir yağmur
Karışarak söz isteyen işaret parmağıma, döksün yapraklarını
takvim, yumrukluyor duvarları abc’sine gecikmiş bir çocuk
“Bütün patronlar birdir!” Hızla çekiyor ipi
gülümsüyor. Artık tek özlediği… Yakışsın, çok yakışsın
yakışsın kanı çekilmiş bileklerinize altın saatler
Bir kızıllık çöksün ufka… Beni seslemeyin! O, Ahmet Haşim’i ister
M. Mahzun DOĞAN