YÜZLER
Tunceli toprağı kırmızıya, sarıya,
mora çalan, yamaçları meşe ağaçlarıyla kaplı, iri yalçın dağlarla
çevrelenmiş, içinde Munzur ve Harçik adında iki ırmak birleşen, altı bin nüfuslu,
üç isimli bir kasabadır: Mameki, Kalan, Tunceli. Yani Mameki'den kalan Tunceli.. Halkı
sakindir. "Kirve, hısım, aşiret çocuklarıdır". İçinde iki büyük
kışla vardır, 38 yılından kalma.. İl oluşu daha sonraki bir tarihe rastlar. Tunceli
bölgesinin eski ünlü adı "Dersim" dir.
I. DERSİM
Bir eski öyküdür bileceksiniz
Masallardan kalmıştır Dersim
Ülkemin ortasında gizli
Yanık bir türküdür Dersim
Yıl otuz sekizdi dağlarda
İri ceviz ağaçları ve atım vardı
Belki bir gökyüzü savaşçısıydım
Bir arpa ekmeği kadar sıcaktı
Toprağım, karım ve çocuklarım
Oysa soğuk bir kuştur
Parıldar süngü
Bana niçin uzaksın düşündün mü
Kurda kuşa dostluğumu düşündün mü?
Bu sularda ölüm bile güzel
Sen hiç kurşunların anlamını düşündün mü
Yıl otuz sekizdi dağlarda
İri ceviz ağaçları ve atım vardı
Güneş ve sular ülkesinde orda
Orda ki eski bir öyküdür Dersim
II. HIZIR PAŞA
"Hızır Paşa bizi berdar etmeden
Açılın kapılar şaha gidelim."
O ki Hızır Paşadır
Berdar edecektir
Berdar edecektir güneşleri
Pir Sultansız bir evrendir onun evreni
O ki Hızır Paşadır
Hayatı yasaklar denizi bellemiştir
Gayri özsu yürümesin dağlara
Ve türkülere zincir vurulsun
Bir kez yasak mıdır gülümsemeler
Elin ele, dostun dosta varışı
Bir kez yasak mıdır tohumun yarınlara varışı
Umutlar, uykular, düşünceler
Özgürlüğe zincir vurulsun
III. ORDA VARDIR PİR SULTAN
Bileğin nerde kelepçeli
Orda vardır Pir Sultan
Başlarsa yeni bir zindan
Orda vardır Pir Sultan
Eşkiyalar tutmuşsa su başlarını
Ve bebeler açsa
Orda vardır Pir Sultan
İnsan duyarsa
"Topraksız insanın
"Ve insansız toprağın feryadını"
Orda vardır Pir Sultan
IV. TÜRKÜLER AŞIP GEÇER
TAŞLARDAN
"Kalenin kapısı taştan çıkılmaz"
Amma
Türküler aşıp geçer taşlardan
Ve bir kerre daha
Ölüp dirilir Pir Sultan
Özgürlüğün şavkı vurur karanlığa bir kez
Munzur çıkmıştır yatağından
Sesi dağlarda taşlarda
Ulu bir çağlayan
Bu yolumuzdur yürüyeceğiz
Tanyeri al olanadek
Bu işimizdir öreceğiz
Toprak elimizde güzelleşecek
Kaçan kaçar
Varan varır
Bizim yüreğimiz pek
V. NEO GESTAPO ADAM
Neo Gestapo Adam
Durup dinledi karanlıkta
Durup dinledi ses çağlayanını
Ses ormanını
Ses katarını
Adamın yüzü kindi
Hayatında sevememişti hiç
Karanlıkta bir sesin
Bir şiirin
Bir türkünün güzelliğini
Adamın bakışları kindi
Hiç dostça açılmamıştı bu gözler
Bir meşe yaprağına bile
Neo Gestapo Adam
Yani aklı birtakım Dedektif Nik hikâyelerinde
Yani kavgalıydı
Şiirle
Türküyle
Ve gülümseyen herhangi bir yüzle
VI. VE OL HİKÂYAT
Koltuğunda asık yüzlü bir puttur o
Tedirgindir
Mutsuzdur
Şaşkındır
Penceresinde alev alev tutuşan Munzur vurur
Öfkelidir
Çılgındır
Budaladır o
Buyruk gelmiştir efendilerinden
Bir aferin almak için
Ol makamda kalmak için
Köledir o
Ve böylece dirilen Pir Sultan
Alınıp tekrar zindana konacaktır
Maksat
Ve ol hikâyat budur
VII. ÖZGÜRLÜĞÜ BİR
SELVİ GİBİ DİKMEK İÇİN
Gençtiler
Ya da deli bir rüzgârda gencelmiştiler
Dudaklarında bağımsızlık türküsü
Sokaklardan bir kan gibi geçtiler
Kimi on yaşında bebe
Kimi yaşlı "Bı zone ğa gısekene"*
Liseli, üniversiteli, mektepsiz
İşçi, öğretmen, mühendis
Terzi, berber, işsiz
Tiyatro oyuncusu
Ve köylü idiler
Yürüdüler tanyeri al olsun diye
Soğuk putların yerini güneşler alsın diye
Yürüdüler
Ak kağıt üstünden hayata geçirmek için
Özgürlüğü bir selvi gibi dikmek için
Yürüdüler binlercesi bircesine
Bir barış imecesine
Dudaklarında bağımsızlık türküsü
Sokaklardan bir kan gibi geçtiler
VIII. İLK KURŞUN
Karakol önünde
Neo Gestapo Adam
Ve özgürlük ormanı göz göze geldiler bir an
Birinin gözlerinde kin, ötekilerde inanç
Bağımsızlık marşını okudular
Sesleri bir ulu koroydu dağlarda yansıyan
Ve uzun bir süre beklediler
İçerde onlardan biri vardı
Onu istediler
Bir ölümü paylaşmaya gelmişlerdi
Belki de
Cevap ilk kurşundu
Bir cam gibi parçalandı gece
Böylece barış ormanı kurşunla taranacaktır
Yüreği pek adamların bağrı kanlanacaktır
Öyleki beklenen güneş kanlarımızda kızarsın
Özgürlük gülü
Kanımızla beslenip büyüsün
Kaçan kaçar
Varan varır
Bizim yüreğimiz pek
IX. İNSAN KANI BİTEKTİR
İnsan kanı bitektir
Tohumdur bir nice yaşamaya
Şiire, aşka, öyküye
İnsan kanı bitektir
Emzirir toprağı annece
Selviler, çamlar, çimenler
Ve yediveren güller bitsin diye
İnsan kanı bitektir
Özüdür güneşin, denizin, yaprağın
İnsandır o açar her yerde
Umutta, hüzünde, özgürlükte
Biz geleceğe kan verenleriz
Onun için yaşarız gelecekte
Gestapo adamsız ve putsuz
Suyla, otla, böcekle kardeşçe
X. BİR MEHMET KILAN'DI
O, Dersim toprağının büyütmesi
Bir Mehmet Kılan'dı
Bıyıkları gibi yüreği kocamandı
Eğilmeye alışamadı nedense
Alçak sesle konuşmaya o
Gözleri ışıl ışıl sevgi
Ve zaman zaman öfke
Saçları canlı bir isyandı
Bundandı onun dağlara tutkusu
Bundandı onun şaraplara tutkusu
Basbariton bir Mehmet Kılan'dı
Bıyıkları gibi yüreği koskocamandı
Kurşunlardan da baskın
Ordaydı, orda olacaktı, eylem içinde vardı
Ve nice hileye, zulme, kalleşliğe
Yumruğunu koyardı
O bir Mehmet Kılan'dı
Nice kahpe faklarından geçip gelmişti
Ortaya bütün insanlığını koymuştu
Bütün sevgisini yiğitliğini
Ama aldandı
Bir kin kıvılcımı sarstı onun
Kıvırcık saçları altındaki başını
Çevresine bir kan gölü yayıldı
XI. VURMA KENDİ ELLERİNE
Kiminin tabanı nasırlı
Vur Mehmetçik vur
Kiminin kağıt gibi
Vur Mehmetçik vur
Ama aynı yolun yolcularıyız
Vur Mehmetçik vur
Tezkerene altmış gün var öyle mi
Biz komünistiz demek
Kızılbaşız, Pis Kürdüz, n'apalım
Vur Mehmetçik Vur
Senin de bir köyün var değil mi
Anan çapacı el işinde
Nişanlının adı Fatma
Vur Mehmetçik vur
Saçlarım zaten dökülüyordu
Bıyıklarım büyür yine
Ben inançlıyım ağlamam
Vur Mehmetçik vur
Sen benim elimsin Mehmetçik
Vurma kendi ellerine
Sen benim gözümsün Mehmetçik
Vurma kendi gözlerine
XII. YÜZLER
Kimi on yaşında bebe
Kimi yaşlı, "bı zone ğa qısekene"
Liseli, üniversiteli, mektepsiz
İşçi, öğretmen, mühendis
Terzi, berber, işsiz
Tiyatro oyuncusu
Ve köylü idiler
Betonların üstüne boylu boyunca uzanmıştılar
Gözlerinde kan gülleri
Tenleri bir kez daha çelik
Bir ateş çemberinden geçmiştiler
Paraları, saatleri, bel kayışları alınmıştı
Kimi ayakkabısız
Kiminin gömleği kana bulanmıştı
Ekmeklerini kardeşçe bölüşmüştüler
Camlardan meraklı gözler süzüyordu onları
Kafese konmuş azgın hayvanları
Gökyüzü yaratıklarını, eşkiyaları
Seyreder gibi...
Küfürlerinde alabildiğine cömert
Ve sanki sevgi denen şeyi hiç bilmemiş
Seyircilerdi bunlar
"Onları düşünmeye alıştırmamışlardı"
Yüzler onurlu ve sakindiler
Geçmişe karşı anlayışlı
Geleceğe kararlıydılar
Daha çok ateş çemberi bekliyordu onları
Birşeyler bitmemişti daha
Anlıyorlardı
Garnizon nezarethanesinde Yüzler
Betonlara boylu boyunca uzanmıştılar
Ekmeklerini kardeşçe bölüşmüştüler
*bı zone ğa qısekene: kendi diliyle konuşuyordu.
Dost, Ağustos 1970
Kemal BURKAY