halit çelenk'e 
saygılarımla 
 
 
 
 
.................................................. 
.................................................. 
VE DER Kİ KİTABIN ORTAYERİNDE 
BÜTÜN IRMAKLARI DÜNYANIN 
KIZILIRMAKTAN GEÇER 
.................................................. 
.................................................. 
 
 
 
 
KIZILIRMAK
 
 
Silâh ve şarkı 
ben bütün karanlıkları bunlarla yendim 
	doğacak çocuğumun kanında esen 
	emekçi karımın dimdik bakışlarında 
	ve çetelerin sipsivri uykusuzluğu 
		silâh ve şark 


benim bütün şarkılarım iri kuşlardır al ve şafakleyin 
ışıklı nehirler büyütür silâh seslerim tankaranlığında 
yekinir yürür orman 
	yekinir yürür toprak 
		yekinir yürür kalabalıklar 
			ve der ki kitabın ortayerinde 
				bütün ırmakları dünyanın 
					kızılırmaktan geçer 


vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım 
geçin sıcak ırmakları kuşlarım 
kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım 


	açtım kırkıncı kapıyı 
	gördüm ki atın önünde et 
		titrer biryerleri zamanın 
	kırdım kırkıncı kapıyı 
	gördüm ki itin önünde ot 
		ürperip durur hiç olmalardan 
	şakıdı kuş 
	yarıldı nar 
	delirdi ateş 
	ve başladı uğul uğul uğuldamağa 
		bütün ırmakları dünyanın 
				kızılırmak 
				kızılırmak 

güneşin ortasında insanlar kımıldaşır 
ve der ki şakıyan kuş 
	yarılan nar 
		deliren ateş: 
			zaman akıyor 
omuzlarında kalabalık nalkırıklarıyla 
anasonlu duyarlığında general nargilelerin 
bir damla kankurusu çok eski savaşlardan 
belki silâhların çürümedik biryerlerinde 
belki pişman bir ağzın acıyarak anlattıkları 
aşka benzer bir karışık kıtlık direnci 
boyunları kafataslı saray kahramanları 
yığınlara vatan diye kalan yoksunluk 



	ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı! 


yıkık bir ud tiryakiliği antika cumbalarda 
kanaryalarında berberli bezginliği burjuvalığın 
bir polis burnu belki - dağdaki çarıksızın çarıksızlığı 
bir büyük vurgun düzeni - belki de bir lavrens 
	vurgunun soygunu nevyork'ta döllediği 
bir kucak sakal sanmak belki de marks'ı 
toprakları denizleri insanları ingilizlemek 
silâhlarla beklemek sömürge sofralarını 
	vaşington ağalarının pilâtin dişlerine 
taze bir kan gibisine gerinir güneşlerde 
saklar genişliğini şarapçasına 
altun tepsilerde çok büyük ölür yürek 
çok büyük hıncı kalır mayonezli kirenaların 
 
 
yanyana 
	birsofrada 
		sanfransisko ve c.i.a. 
			yâni çuval ve mızrak 
			notrdam'ın kargalarının güldüğü 
 
 
sakalları incili hümanizma satıcıları 
halep pazarlarından gecikmiş bir ikindi 
kışlalar öğlesonları asurbanipal 
	bir böcek ölüsünün geceyi kemirdiği 
tektanrılı çokyataklı ve çok çok acımaklı 
ikindi parklarında köpek ve kıral 
	altun ve brovningin karanlık egemenliği 


konuşun soytarılar 
çalgılar susun 
daha bitmedi açlar 
salınır o eski sularda cüzzam yalnızlığı kirliliklerin 
gözün gözü sömürdüğü topraklarda ayıp ve kara 
şimdi çoktaaan terekesi o serüven kahramanlığın 
o bezirgan mutluluk balık tutar şimdi mor kuytularda 
	

	ne de çok özlemişiz gökyüzünü kirşiz sevmeyi 

		kırdım kırkıncı kapıyı 
		kandım o pınarlardan 
		başladı ugul uğul uğuldamağa 
			bütün ırmakları dünyanın 
				kızılırmak 
				kızılırmak 
 
 
Sen ne cömert topraklarsın ey ortadoğu 
sen ne çok soyulansın ve hiç uyanmıyansın 


akdeniz'de mor bir deniz burjuva gitarlarında 
kuytuların kuytularda ölüme döllenmesi 
sevişmenin soyutluğu ve çamurluğu 
duaların çamurluğu ve soyutluğu 
gökyüzüne insanca bakamamak 
                yâni hiçbir şey 
                yâni utanç ve lavanta 
                yâni mum 
çoktespihli bir ebabil ki uzar çöllerde 
uzatır baltazar bayramlarını petrol petrol 
uzatır köleliği âmin âmin 
	çeşmelerinden hâlâ şehname akan 
	şahlı seccadelerde acem ve anka 
	mezarlık toprak reformu - kölelerin eşelendiği 
	keskin bir ingiliz burnu - de ki abadan 
		ya da bir şah ve allah ve dolar üçlemesi 
			saat tam onikiye beş kala 
 
akdeniz'de mor bir deniz burjuva gitarlarında 
soyubitmiş balıkların akvaryum bezginliği 
bir dilim ay 
	bir lokma arap 
		- gölgesini güneşten bile esirgeyen - 
			ve şakkulkamer bedeviliği 
			        yâni utanç ve lavanta 
			        yâni kirli ve kaçak 
			        yâni mum 
kalçaları, kadın pazarlarının - yok başka 
karanlık vatanseverliği kaçakçılığın - yok başka 
general nargilelerin madalya törenleri 
ve şeytan taşlaması petrol kırallarının - yok başka 
ezik ve utangaç 
bilgiç ve yoz 
mum 
	yâni demek istiyorum ki 
		sadakalı sosyalizm soytarılığı 
 
 
konuşun soytarılar 
çalgılar susun 
bekler güzel yarınlarını bu tutsak toprakların 
	çetelerin o sipsivri uykusuzluğu 


akdeniz'de mor bir deniz burjuva gitarlarında 
neyin neye düşman olduğu belki de hiç bilinmeyen 
hergece bir düşük, sam radyosunda 
	hersabah bir komik âdem 
		bir hacıyatmaz 
ve komünistli bir kıralistan yunanistan'da 

hacının develeri gevişirken ay altında ortadoğu'da 
petrol ve çelik kırallarının gölgesinde bir istanbul akşamı 
                                  bizans ve kirli 
                                  türk ve yoksul 
                                  ve mâcun 
allaha ve devlete ve bilcümle gölgelere dualar eyliyerek 
biryanı yangın yıkım 
biryanı yoksul yetim 
biryanı dökülür pul pul 
deniz 
	altun 
		ve kristal karışımı halinde bir istanbul 
			uyanır köprüaltı uykularında 


elektıronik müzikli bir hicazkâr ud 
ve kızıl çağrısı açlığın 
o devletli tekliğinin kabuğunda bir hamal Ortadoğulu 
                                   sıla çalgını da 
                                   vatan yoksulu 
	               allaha inanır arapça 
	               yoksulluk çeker türkçe 
	               ve denizi sever çocukça 
	oraları söyler durmadan 
	oralarda yaşar bıkmadan 
	oralarda ölür istanbullarda 
 

kaktüs kemirenlerinden biri midir brezilya'nın 
yoksa nil'e tapan ve aç yatan bir fellah mıdır 
             kimbilir belki de rio'lu bir gecekondulu 
insan nerde başlar belli değil ki 
istanbulsuz gibi yaşıyarak istanbul'u 
vatansızlığını vatan diye güzelim gün ortasında 
            elektıronik müzikli bir hicazkâr ud 
            develeşip develeşip dönüşmesi gökdelenlere 
            yanki go hom'lu bir miting alaturka 
            betonarme balkonlarında emperyalizmin 
            ve kasıklarında maydarling amerika 
            yâni bütün devrimcilerin konakladığı 
            en çok özlediklerine düşman yaşıyan 
            bir gecikmiş kıral ve özgür köle 
            sürüyerek zincirlerini kaldırımlarda 
            ana avrat söverek soluna sosyalistine 
                    ve bir somun ekmek kaldırımlarda 
                    ve bir garip hamal kaldırımlarda 
                    ve bir vatanölüsü kaldırımlarda 
 
Ne bulmak içkilerde intiharlarda 
neye varmak birşeyleri durmadan çoğaltarak 
çiçek resimleri çizmek güneşli pencerelere 
ölüleri akreplerle çiyanlarla karıştırarak 
eski çamaşırları yenilemek dilencilerde 
bir eski oyuncaktan koca bir gençlik bulup çıkarmak 

kimbilir biz şimdi nelerin neresindeyiz 
alı neden moru neden kırmızıyı kimbilir neden severiz 


	bir kenti geri almak ve davul 
	bir kenti geri vermek ve davul 
	oynaşmak iskeletlerle altunlarla madalyalarla 
	dedeleri gümüşlere altunlara atlara oranlamak 
	bıkıp bıkıp yeniden başlamak sevişmelere 
	kimbilir biz şimdi nelerin neresindeyiz 
	alı neden moru neden kırmızıyı neden severiz 
					[kimbilir 
 
dal uyur daldasında yorgun dalların 
gece büyük büyük anlatır eskimişlerden 
su değil toprak değil 
		de ki acımışlıklar 
		de ki altun sözcükleri tükenmişliğin 
oturur direk direk 
götürür pazar pazar 
		ne ki yaşamak? 



		umduğum gel 
		sevdiğim gel 
		beklediğim gel 
		gel benim 
			kuşak kuşak 
				yoluna kurban olduğum 
 
Kırmızböceğini tanır mısınız? 

güneşin kıyısında kırmızböcekleriyiz 
bir, maviye çalar türkülerimiz 
	bir, kapkaraya 
kağnı uzaklığını bilir misiniz 
kırmızıbiber ve tuz
	bilir misiniz 
karlı karanlıkta yalnız 
		yapayalnız    
			ince ince ölmek 
			            bilir misiniz 
bugün bulgurun sonu 
	yarına dur bakalım 
                        öbürgün allah kerim 
                          bilir misiniz 
toprağın boynu bükük 
eller umarsız 
	ağam sen bilirsin 
		bilir misiniz 
hani derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar gibiyiz 
ve işte atombombalarıyla korunur açlığımız 
 
 
işlemeli mendil ve kurşun 
harmanyeriyiz hey bre 
            karakol kapısıyız 
                   imparatorluk kokar sefaletimiz 
soyula soyula çıplak 
güdüle güdüle sürü 
bütün halklar gibiyiz - biraz kuşdili 
                             biraz kahvefalı 
                             ve biraz da düş 
hapisâne avlusuyuz hey bre 
            cennet kuzularıyız 
	    helallaşır gibi bakarız dostların gözlerine 
severiz gülyağını 
    ve bir de aynaları 
	ve bir de aynalarda yiğitlik masallarını 
		sonra azıcık da sakızı 
		azıcık da uçkurhavalarını 
bıyık burup gazel çekeriz de tenhalarda menhalarda 
uzatırız boynumuzu elkapılarında 
                             sülünler gibi 

ve işte türkiyeliyiz 
hani derya içre olup da deryayı bilmeyen balıklar gibiyiz 
hamsiyiz karadeniz'de 
	çukurova'da pamuk 
		uzunyayla'da buğdayız 
			ege'de tütün 
sınırboylarında gözükara kaçakçılarız 
istanbul'da kadillaklı karaborsacı 
	ve doğu dağlarında koçero'larız 
eşsiz bir güzellikle çarpılmış gibi 
	uyumuşuz yoksulluğun körmemelerinde 
çalışkanız 
filozofuz 
dostuz 
bütün sömürülenler gibi ezik 
	bütün uyananlar gibi kızgın ve doluyuz 
seslenir yüzyıllar ötesinden pir sultan abdal'ımız 
                         'üstü kanköpüklü meşe seliyiz' 
etekleriz de kodaman soyguncuları ekmek kapılarında 
gözümüz gibi koruyup kolladığımız devletin silâhını 
			hey bre 
		yoksul - yetime doğrulturuz 

ve işte türkiyeliyiz 
ateşleriz de mandıraları fabrikaları 
	topal karıncayı melhemleyip salıveririz 
bir yaprak düşer bir yanbakış götürür biryerlerimizi 
kan sızar yeşillerden ak mendillere 
çıkarıp öcümüzü dağbaşlarına 
	ağıtlara ağıtlara dökeriz yüreğimizi 


saksıda çiçek 
kıraçta ceviz 
örtülerimizde nakış nakış sabır ve gözyaşı vardır bizim 


akıyorsak garip çaylar gibi incelerekten 
dokutuyorsak eğer sonbahar gibi 
	çok ağır olduğumuz içindir mandalar gibi 
		ve balıklar gibi çok kalabalık 
seviyorsak silâhı ve yoksulluğu 
susuyorsak kar altında toprakçasına 
bıçak kemiğe değmediği 
	güneş ufuktan doğmadığı 
		o tozkoparan fırtına 
		      kapımızı 
		      kırmadığı 
		      içindir 

vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım 
geçin sıcak ırmakları kuşlarım 
kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım 
 

Anasının karnını tekmelediğinde temmuz 
kocaman ve çoook akıllı bir balıktı uzayda 
                             proton -1 uydusu sovyetler'in 
                             ve çelik bir kelebekti mariner-4 
                                         ensekökünde merih'in 
şeftali emzikteydi bursa'da 
pamuk çiçekte 
	çukurova'da 
ve yeşil bir buluttu buğday 
	konya'da 
		sivas'ta 
			siverek'te 

ozan ozanca söylüyordu dünyanın geleceğini 
işçi grevce 
adını bile bilmediğimiz birileri vardı dünyanın bir- 
		                             [yerlerinde 
                             örneğin Singapur'da 
                             tahran'da belki 
                             belki de kordoba'da 
karakas'da mı desem katanga'da mı 
yoksa roma'da mı ankara'da mı 
birileri biryerlerde durmadan yontuyordu 
         barışı mermer mermer 
         öfkeyi demir demir 
         sevgiyi tunç tunç 
              doyumsuz günler aşkına 
 

ölmek birşey değil dostlar 
	hergün ölmek güç 
açlık 
	o başka ölüm 
açlık korkusu 
	beter 
ne atom ne hidrojen ne yangın 
dağları dümdüz etmeğe - dostlar 
                            aç çocukların çığlığı yeter 
proton-1 
mariner-4 
güzel 
   akıllı 
      büyük 
yıldız kaymaları masallar getirirken gecelerime 
yangından kaçar gibi bölük bölük 
         sırtı yorganlı emekçileri cömert ülkemin 
              göçüyorlardı vatan vatan 
                  viyana üzerinden 
                  adenover almanyasına 
              'allı turnam bizim ile gidersen 
              şeker söyle kaymak söyle bal söyle' 
söyle ki iyi vursun hınzır vurguncu 
tüyübitmediği soysun tefeci 
eskiden gemilere bindirip bindirip zencileri 
allı turnam geçersen ırgat pazarlarından 
zincirli topraklardan hacizli kapılardan 
hastane önlerinden geçersen allı turnam 


insan bazan ölümden de güçlü olabiliyor 
birşeylerin gidişinden ve hiç dönmeyişinden 

sabahları yorumlamak güç değil 
yoksulluğu yorumlamak güç değil 
nasılsa bir başka yorumlamak hep aynı sabahları 
		esmer ve uzak 
	inmeli antenlerin ardında şaşkın 
ve grevler döverken komprador marka demokrasinin 
 				[duvarlarını 
yedirip yüreklerini korkularına 
	bir köledüzenin uşağı efendisi 
		cebi dolarlısı da 
			sırtı bitlisi 
tekmeler gibi güneşi çocukların gözbebeklerinde 
	        'arefe gününde bayram ayında' 
	        vurdular emekçilerin kongresini 
	kördüler 
	karaydılar 
	çiçeksizdiler 
		ve gelip bir karanlıktan 
			gidiyorlardı bir karanlığa 
 
Benim karamsarlığım belki de bir demet gül - sevdiğim 
içimin büyük büyük aklığından geliyor belki de karam- 
			                            [sarlığım 


kocaman ve çoook akıllı bir balıkken uzayda 
	proton -1 uydusu sovyetler'in 
	ve kondukonacakken luna'lar 
		tatlı bir öpücük gibi ay'a 
dilenmek benim ülkemde 
      işsizlik benim ülkemde 
      ve şeytan taşlamak yasak değildi benim ülkemde 
	baböf'ü okumak yasak 
paspas yapıldı demirinden giyotinin 
direktuvar bir ölü söz lârus'ta 
oysa bizim buralarda 
	kelepçe yapılıyor hâlâ 
	pitekantıropüs babanın günahsız baltasından 


kopmuş toprağından kanayarak 
		kanayarak 
saçılmış yollara türkü türkü 
ışık ne 
    vatan nerde 
          ne ki kutsallık! 


kentlerin varoşlarında sanki kurt sürüleri 
tanrıya filan değil 
          allı morlu ışıklara dönük yüzleri 
konuşur elleri ekmek ekmek 
                takırdar çeneleri 
ölüm yakın  
	lokman uzak 
anlamak yasak değildi benim ülkemde 
			anlatmak yasak 
adına grev diyorlardı 
	adına gecekondu 
bir şey dolaşıyordu aramızda seslisoluklu 
yaşıyorduk onu biz - dinine allahına kitabına dek
yaşıyorduk yağmurda yaprak gibi her zerremizde 
ölmek yasak değildi yoluna onun 
                    adını koymak yasak 
tutmuş troya atları subaşlarını 
          madalyalı seyisleri emperyalizmin 
ak taşın üzerinde iki damla kan 
                  biri memet 
                  öbürü memet 
                  'arayerde bu kan nedir 
			dost dost dost' 
görmek yasak değildi benim ülkemde 
		göstermek yasak 

ben ki uçan kuşu kıskanırdım oyun çağımda 
nehirleri yağmurları selleri kıskanırdım 
buluttan gemilerimle aşardım duymadığım denizleri 
yıldızlardan yıldızlara kurulu hamağımda 
	mapusâne türküleri söylerdim geceleri 
bir uzak sel sesiydi o kaygan günlerimde ekmek kavgası 
dünyamda renkler ve böcek sesleriyle bir öyle cümbüş 
en hırçın yıldızları en uysal kavaklara işlemek yaprak 
					[yaprak 
yaralı bir serçenin gözlerinde bir evren ölüp ağlamak 
ve bütün haziranları bir tek gülle açmak hersabah 


o tedirgin ellerin bakışları hâlâ sofralarımda 
hâlâ çizik çizik kanar kaygusu o ekmeksiz akşamlarımın 
yok artık, dost yüzlü ağaçlarım, gurbet kanatlı gemilerim 
						[yok 
gömüldü gitti kervanlarım o çıtır çıtır ağustos gecelerinde 


bir dilim güneş koyup bir dilim yoksul sevince 
aşk büyütmek 
	gecelerce gecelerce özlemeklerden 
bölündüm ayrılıklara parça parça 
dağıldım yeryüzüne çığlık çığlık 
şimdi patron yüzlü sabahlardayım 
şimdi direk direk direnmek 
  
gel benim sevdiceğim 
gel benim umducağım 
beklediğim gel 
gel de bitsin 
        kuşak kuşak 
            yoluna kurban olduğum 
 
binip binip bulutlara ulaştım yıldızlara da 
	kıtalardan kıtalara el sallıyamadım 
		el sallıyamadım 
                 turnalar bile geçip gitti türkülerimden 
                 ben kaldım buralarda 
ben işte kaldım buralarda ey dost 
kırmızıkuşlar 
     kırmızıkuşlar 
        diye diye avuttum 
	hırçın çocuklarımı 
em, em 
	diye diye ağladıkça 
		ağladıkça 
			masmavi çocuklarım 
				hep işte böyle 

insan bazan ölümden de güçlü olabiliyor 
anaç bir ağaç gibi dinleniyor kaygularım şimdi güneşte 
aldanmak ne kolay 
                  ne temiz 
                     ne ilkel 
		allahım! 
kalabalıklarla sevmek güzel günleri 
			ne denli güç 
			ne denli güç 
				allahım! 
  
uzay 
o masallaranası yıldızlı karanlığım 
		karanlığım benim! 
o şafak tarlalarının ekmeğe dönüşmesi 
sarıçiçek vakti ölmek ekinler arasında ve şafakleyin 
        bıldırcınlar ve yıldızlar ve tanyeli eşliğinde 
birşeyleri bulmak ve varamamak 
vakur bir ağaç gibi kucaklamak evreni ve şafakleyin 
	            alfa 
             	beta 
	             gama 
                  	ve aynştayn 
	yâni biraz daha iflası korkularımızın 
		insan denilenin karanlık kurtuluşu 
	bir ceviz yaprağı denli basit ve ilkel 
	     karışık mı karışık bir ceviz yaprağı gibi 


nezaman kaldırsam başımı geceleyin 
ne denli çok anlamağa çalışsam 
	gökyüzü bir yapraktı unutulmuş 
	    not defterinden aynştayn'ın 

ne sanat sanat için şarlatanlığı 
                      ne savaş için savaş 
çoktan anlaşıldı hey bekleroğlu 
                         taşın taş olmadığı 
		   ateşin ateş 
şimdi deprem çizgileri yığınların gözbebeklerinde 
şimdi yumruk çiçekleri o sömürge ülkeler 
aşamazken kel dağları kel dağları düşlerde bile 
geçtim sesduvarlarını sesduvarlarını düşlerde gibi 
yedi başlı beyler besledim yüreğimden yedirerek 
vurdum sonra başlarını beylerin efendilerin 
yok benim tanrılarla kişilerle hiçbir alışverişim 
ben artık, düzenlerle boğuşan bir gerçek devim 
öyle bir dünyayım ki ben-hep özlenmiş hiç yaşanmamış 
insan ve emekten geçer ekvatorum benim 
kendim çizerim sabahlarımı-yok benim sabahçıbaşım 
yok benim lüpçübaşım yok benim hötçübaşım 
                       yok 
                            yok 
                                 yok! 

Elbet bir bildiği var bu haçaturyan'ın 
bir bildiği vardı elbet erzurumlu hançerbarı'nın 
arjantin pampalarında uykusuz çetecilerin 
	benim kurtuluş anıtlarımda mermi yüklü ananın 
	lumumba'nın kanının 
	kanayan viyetnam'ın    . 
		kurşunlu duvarlara doğan günlerin 
		    kalabalık acıların 
		    bıçakaçmaz ağızların 
			bir bildiği vardı elbet 
			bir bildiği var 
			bir bildiği olacak elbet 

hiç yalan söylemedi kalın çizgilerle susuşu yoksulluğun 
hiç yalan söylemedi gözlerde zulüm 
    ve çıplak uykularında zengin düşleri milyonların 
              hiç yalan söylemedi 

hiç yalan söylemedi bu ozan 
elbet bir bildiği var bu kayguların 
birikip birikip durmadan biryerlerde 
acıların öfkelerin birikip biryerlerde 
yekinmesi yatanların ve yürümesi 
akması küçüklerin ve katılması 
yıkması birşeylerin 
	ve yıkılması 
	    yıkılıp yapılması 
hiç yalan söylemedi bu ozan 
işte karton kaleleri kapitalizmin 
işte gözün göze düşman olduğu 
		işte elin ele düşman 
ve işte benim 
    yeryüzünde güller gibi açılan devrimlerim 


kamboçya'da kalkan kamçı 
	şaklar çukurova'da belimde benim 
istanbul'da verilmeyen hak 
		durdurur dakota'nın volanlarını 
ve der ki öpüp kaldırdığım ekmek 
     - beni böyle yerdenyere çalan şey - 
             nevyork'ta bitmişse grev 
             ben burda bil ki grev gözcüsüyümdür 
  
benim gözlediğim 
gel benim yürekyağım 
gel benim 
          kuşak kuşak 
yoluna kurban olduğum 
                        gel! 


Of ooofff, koca gürültülü devrimsiler yutturmacalar 
cilalar civeleklikler yalancılıklar 
karagünlü saraylı soytarılıklar of! 
soygunların gölgesinde sosyete adaleti 
bre hitlerkırması kurtköpekleri 
	il duçe döküntüsü yandançarklılar 
		bre arapsaçı sadakalı sosyalistler eh! 
 
 
elif lâm mim vav he ye 
direkler arası kubbe 
a be ce de ve ye ze 
kadillak marka bir hecindeve 
saraylardan saraylara aktarılarak 
	eldenele ceptencebe aktarılarak 
		- yürü bre kahpe devran! - 
kanarmş savaşlarla kıtlıklarla yoksunluklarla 
bir gözünde nevyork 
	bir gözünde moskova 
gevişir tespih tespih 
dökülür dua dua 
	ayışıklı sularında 
                                      ortadoğu'nun 
of ooofff, koca gürültülü devrimsiler yutturmacalar 
allamalar pullamalar törpülemeler 
karagünlü saraylı soytarılıklar of! 


Yorul ey gayrı 
akma ey su! 
ey benim yaratan tedirginliğim tutsak yanım dinmeyen 
                                                                       [sızım ey! 
çıkarıp çıkarıp yeniden çıkarmak bu dağı bu doruğa 
	yorul ey gayrı 
	akma ey su! 



durup durup kaygulanmak gibi birşey bu bizim sularla 
				[akıp gitmelerimiz 
sonsuz bir tren penceresinden savrulan güvercinleriz 
	çok buruk çok buruk bir şarap diyorum sıkın bağları 
	ben hiç ölmediğimi yaşamak istiyorum 
	orman seviyorsam kimbilir dallara düşmanlığımı 
	bayat bir başdönmesi - susmamak diye birşey 
	kantutar beni yoksa - kantutmak diye birşey 
	bırakma beni bırakma beni - çıldırırım diye birşey 
	oysa düştüm develeri - düşlerimde uçaklar şimdi 
	düşlerde başlayınca devrim - ne anladınız? 
	devrim diye birşey - bir gecekondu tenceresinde 
	demek ki önce devrim - ne anladınız? 
	ve ölmek vazgeçilmez bir alışkanlıksa 
		yorul ey gayrı 
	             akma ey su! 
  
çiçekler bırakınca renklerini biçimlerini 
resimler sakal salınca yaldızlı albümlerde 
eski bir türkü gibi bakışlarından belli 
bitkilerin sürüp giden yeşillerinden belli 
kalırız gündengüne yaşlanan sözcüklerde 
bir akşam saatinde günbatımında 
gözgöze gelmelerde ve içkiye yenilmelerde 
bülbüllerin öte öte bitiremedikleri 
kana benzer kan değil kan gibi korkunç ve karanlık 
kalırız birşeylerde ve kimbilir tanrımsılarda 
belki de çocukların hiç bitmeyen oyunlarında 

ve ölmek vazgeçilmez bir alışkanlıksa 

gülersin - menekşeler olur sesin - bırakıp gitmek 
gözlerine bakınca balıklar cıvıldaşmak - bırakıp gitmek 

bir avuç bulut içmek masmavi güvertelerde 
ağlamak tekil değil - ne anladınız?- bırakıp gitmek 
kalırız birşeylerde ve kimbilir tanrımsılarda 

böcekti karanfildi kemandı bonaparttı 
	anarşistti burjuvaydı polisti kenediydi 
		yoksuldu zengindi kıraldı soytarıydı 
			soğuktu sıcaktı ılımandı of 
		                değil işte bu değil 
		                       topunun sülâlesini! 
 
adamı tutup götürüyorlar      
geceyi burnundan getiriyorlar 
bütün kırbaçları bütün kelepçeleri bütün alçaklıkları 
adamı vurup öldürüyorlar 

geceyi bir daha yaşamak kolay 
adamı bir daha öldürmek zor 
siz bu tutanaktan ne anladınız 
öldürmek diye birşey - ne anladınız 
suçsuzdu diyorum - ne anladınız 
sefaleti yok etmek adamın düşü 
güzel günler düşünmek işi 
diyorlar bu kokan balığın başı 
tevfik fikret diyor devenin başı 
kime yüklemeli bu iğrenç suçu 
kime yüklemeli bu iğrenç suçu 
kime yüklemeli bu iğrenç suçu 
  
 
Benim karamsarlığım belki de bir demet gül - sevdiğim 
içimin büyük büyük aklığından geliyor belki de karam- 
		                                          [sarlığım 


biz ki 
	petrolü kavuçuğu kahvesi ve kakaosuyla 
	ve kastro'su zapata'sı amado'suyla 
	sıcak ve kıvrak bir şarkı gibi düşünürüz 
			atlantikaşırı bağımsızlığı 
biz ki bir vaşington sineği kondurup bir zenci dağa 
            kanlı bir çocuk başı buluruz viyetnam'dan 
ve bazan 
	öyle bir sızıyla sarsılır ki antenlerimiz 
	   sivaslı bir bağlamadan 
	   afrikalı bir tamtamdan 
		daha ilkel ve yalınkat kalır 
		o ipek öfkesiyle leonid kogan 

beni ısırdı 
	- bilirim - 
		18'lerdemondros'larda 
demokrat suratlıydı 
		bilirim 
			bezirgan dişli 
hâlâ damlıyor kanım 
	viyetnam'da kırılan dişlerinden 
ve hâlâ aç dolaşıyor başkent caddelerinde 
		kurtuluş savaşı kahramanlarım 
	çoğunun çoktan söndü ödü ocağı 
	            kalmadı çoğundan bir nişan bile 
işte bundandır ki benim 
            birtürlü gülemiyor 
		gülemiyor 
			gülemiyor işte türkülerim 
 
 
 
 
of ooofff 
ne de çok seviyorum harita okumayı! 
sakarya sivas erzurum 
	madrid seul havana 
		hepsini hepsini anlıyorum 
alev alev budistleriyle saygon 
linkoln'ün mezartaşı vaşington 
ve süzgün gözlü kompradorlarıma kurtuluş istanbulu 


			anlamak hem kolay 
			hem kolay değil 
 
ne ölüm 
ne aşk 
ne de işsizlik 
            ve ne de deniz deniz kabarması yüreğin 
ne içki 
ne çiçek 
ne dostluk 
            ve ne de akşam saatleri dişi kentlerin 
insan bir anda bütün bir evreni birden yaşıyor 
             kan sıçrayınca bağımsızlık bayraklarına 
 
Birgün çıkıp geldiler - anlamsız yüzlerini ve gülüşlerini - 
tüketimartıklarım üretimorganlarını ve eski külotlarını - 
çikletlerini çukulatalarmı getirip bıraktılar - tiklerini mi- 
miklerini çiğliklerini - gençkızların düşlerini getirip bırak- 
tılar - hergün hergün yeniden getirip bıraktılar - iplerini 
oltalarını konservekutularmı - süttozlarmı soyalarını sa- 
lemlerini - kısırlıkhaplarmı madalyalarını tasmalarını - 
bayraklarını bayrakyırtmalarını sövmelerini - anamıza 
bacımıza çocuğumuza - en çok önem verdiğimiz şeyle- 
rimize - üretimorganlarını ve tüketimartıklarım kullana- 
rak - tanrının ve isa'nın ve bizimkilerin izniyle - atlarını 
seyislerini çombelerini - tıraşlarını ve dişlerini getirip bı- 
raktılar - hergün hergün yeniden getirip bıraktılar - son- 
ra güzel güzel anlaşmaları - sonra güzel güzel sözleş- 
meleri - sonra güzel güzel paylaşmaları - asılmış- 
ların ve asılacakların izniyle - vedurmadan durmadan
baltazar bayramlarını - sonra güzel güzel savaş uçakla- 
rını - radarları rampaları atombombalarmı - denizaltı de- 
nizüstü birşeylerini - bilinçaltı bilinçüstü herşeylerini - 
piekslerini bitekslerini bitpazarlarını - eroinlerini kokain- 
lerini getirip bıraktılar - hergün hergün yeniden getirip 
bıraktılar-  
             ve sonra çekilip gitmediler gemilerine 
             ve sonra çekilip gitmediler gemilerine 
             ve sonra çekilip gitmediler gemilerine 
                     ve artık okadar çok şey getirdiler ki 
                     ve artık okadar çok şey getirdiler ki 
                     ve artık okadar çok şey getirdiler ki 
                            bağımsızlığa yer kalmadı ülkemde 
 
 
acılar ey acılar 
işsizlik acısı 
özgürlük acısı 
bağımsızlık acısı ey 
ve ey mızmız acılara direnmenin yoksul kahramanlığı 
                               ey hergün ölüm 
                               ey hergün ölüm 
toplanın 
birleşin 
bir olun 
            acıların şâhı gibi gelin üstüme 
                           gelin 
	        ve bitsin şu iş 
 
 
 
seninle gelecek - çâre yok 
seninle bu tatlılık ey büyük acı 
 	gök incir nasıl ballanırsa acılardan 
	acı koruk nasıl bulursa balların en sarhoşunu 
			o işte o! 
		gel benim darmadağın direncim 
		gücüm 
		     emeğim 
			çilem gel 
		gel benim büyük acım 
		     gel ve bitir şu işi! 
		kalaylardan mı gelirsin bolivya'lardan 
		rio'nun favelalarmdan mı 
		ispanya'dan mı viyetnam'dan mı 
		zonguldak kömürlerinden mi gelirsin 
			çukurova'lardan mı 
		yellerle mi gelirsin ateşlerle mi 
		uçarak mı koşarak mı yırtınarak mı 
			gel işte gel gayrı 
			gel 
			    gel 
			gel de bitir şu işi 

elbet bir bildiği var bu çocukların 
kolay değil öyle genç ölmek 
yeşil bir yaprak gibi yüreği 
	koparıp ateşe atmak 
		pek öyle kolay değil 
hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey 
	her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da 
	             yalnız bir bahar çiçeklenir 
             	      a benim gülüm! 


elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi 
				[yüzümün 

yaşamak 
	bir köpek gibi tekmelenerek 
yaşamak 
	öpülüp okşanıp kaldırılarak 



ne donkarlosun domuz ahırı 
	ne senatör makdoların oda uşağı 
		ne de hacıfışfışın kurban etidir 
demokrasi 
	demokrasi denilen o haspanın - a benim gülüm 
		lordlar kamarasına açılmaz kapısı 
beşikteki bebeler bile biliyor bunu artık 
biliyor ve unutmuyorlar 
	insan kanıyla işlediğini 
		o teksas tipi demokrasinin 
 
elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi   
				[yüzümün 
elbet kolay değil öyle genç ölmek 


kore bir kan lekesidir 
	akşamlarımızda sızlayan 
bir kopuk koldur hiroşima 
		uçaklar geçtikçe çırpınan 
orda 
	uzakdoğu'da 
		gencecik yürekler gibi seğrîşir her bahar 
			barış güvercinleri hiroşima çocuklarının 
burda 
	benim ülkemde 
		titreşip durur yeni barış güvercinleri 

insan karıştırıyor bazan 
		ölmek mi yaşamak 
		yoksa yaşamak mı ölmek 


bir karanfil takmak yakaya 
belki de bir orkide 
bir baloya gitmek 
              gitmemek 
bir kumar partisi belki de 
onlarca hep birdir a benim gülüm 
onlarca hep aynı değerde 
	afrika'da kaplan ve zenci avıyla 
		bir atom savaşı ve toptan ölüm 


çocuklar büyümesin 
	     büyümesin 
	tomurcuklar açmasın 
                                 açmasın 
	     ve sularca akmasın o en güzel şey 
yaşlılar yaşamasın 
		yaşamasın 
	ocaklar tütmesin 
		       tütmesin 
ve yuvalar, gülüm benim 
	gülmesin gülmesin 
çapraz iki çizgi ak bulutlara 
gâvur gözlü kargaları emperyalizmin 
			amerikan bitpazarlarında 
  
dünya bir genişleyip alabildiğine 
		daralıyor birden eliçi kadar 
ve dolar 
    madalyalı bir yular gibi geçmiş boyunlarına 
ne güvercinin göğsündeki gökkuşağını görür gözleri 
ne karakarıncanın güneşe günaydınını 
ne de sevişir gibi işlemenin güzelliği titretir yüreklerini 
kongo bir açık bonodur 
            belçikalı banker brodel'in kasasında  
ve mister gülbenkyan'ın purosunda 
             enfes bir tütündür havana 
duymazlar çeliğin mavi kahkahasını 
tomurcukta çatlayan gücü görmezler gülüm 
satarlar bir akşam içkisine 
                o cânım ülkelerin 
                        narçiçeği yarınlarını 

satarlar gülüm 
memedi memede vurdurup memedin tarla sınırında 
memedin karahaberini satarlar memedin memedine 
ve karagün 
   - hangi karagün? - 
	gelip çatınca davul davul 
yavruyu memeden koparır gibi 
	koparırlar işleyen elleri işlerinden 
	sokarlar ateşten ateşe gülüm 
	soygun düzeninde göbek atarlar 
ne sevinç 
ne kıvanç 
ne güven 
bize onlardan kalan 
		bir avuç yorgun umut 
		   zincirde bir vatan 
		        ve kanrevan türkülerdir 
  
İncecik boyunlu kıraç karpuzu 
	dışı yeşil yeşil 
	içi kırmızı 
yuvarlana yuvarlana geçer bulutlar 
meler yanık yanık bağlı bir kuzu 
nah şuramda koskocaman dağ benim 
nah şuramda ipincecik bir sızı 
ceylanları ceylan gibi çizmem ben 
		çizersem hilâl boyunlu 
çiçekleri çiçek gibi çizmem ben 
		çizersem nakış nakış 
akarım ince ince de olurum nehir nehir 
kavgaları kavga gibi çizmem ben 
                               çizersem türkü türkü 
yazmışlar benim için kocaman kitaplara 
                                    dışı yeşil yeşil de 
                                    içi kırmızı 


neylerim ben kitapları kocaman kitapları 
efendim okusun benim, canım efendim 
o kuştüyü salonlarda, canım efendim 
okusun da büyüsün benim efendim 
okusun da biliversin aklımdan geçenleri 
ben işte hep böyle azgelişmişim 
yâni ben çünkü evet azgelişmişim 
evet çünkü hayır fakat ben işte azgelişmişim 
çokçalışmış azgelişmiş ve işte yoksul düşmüş 
cephelerde mapuslarda aslanım aman 
kıtlıklarda kıyımlarda kurbanım aman 
seçimlerde sayımlarda ben varım aman 
kerpiçlerde küllüklerde hayranım aman 
şenliklerde şölenlerde ben yokum aman 
  
ben işte hernedense azgelişmişim 
çokçalışmış azgelişmiş ve işte yoksul düşmüş 
demiri de kömürü de sökerim aman 
buğdayı da pirinci de ekerim aman 
çilem budur benim işte çekerim aman 
evet çünkü hayhay fakat ben işte azgelişmişim 
yâni ben çünkü evet hayır fakat azgelişmişim 
ölüm kalım kıtlık kıyım ben varım aman 
bayramlarda seyranlarda ben yokum aman 
soygunlara vurgunlara hayranım aman 
vatan millet allah patron kurbanım aman 
kalabalık ve karanlık türküyüm aman 

benim için demişler ki kocaman kitaplarda 
                                             dışı yeşil yeşil de 
                                                      içi kırmızı 
neylerim ben kitapları kocaman kitapları 
efendim okusun benim, cânım efendim 
okusun da biliversin aklımdan geçenleri 
okusun da açıversin gözünün şafağını 
turnalar çizeyim gurbetlerime 
ağıtlar düzeyim yiğitlerime 
kelepçeler vurulsun bileklerime 
okusun da büyüsün benim efendim 
yumuşacık salonlarda cânım efendim 
 
ve der ki şakıyan kuş 
	yarılan nar 
		deliren ateş 
bu ne çapraz gidiş hey bekleroğlu 
	uşak matti seyretmez de breht'i 
	efendisi puntila'sı seyreder 
bu ne çapraz gidiş hey bekleroğlu 
	volga mahkûmları'na mahkûmlar değil 
	aristokrat salonlarda efendiler içlenir 


damarı pir sultan damarı 
damarı robson damarı 
gelir uğul uğul yeraltı nehirlerinden 
                    gelir ve bulur yüreğimizi 
                   damarı kavga damarı 
bu ne biçim düzen hey bekleroğlu 
öfkesi sesinden büyük 
        sesi ününden kocaman ruhi su'yu 
şu benim her dalı bin dert açan çıra-çakmak ülkemde 
şu benim yürekleri çıra-çakmak tutuşanlarım değil 
                                    istanbul 
                                    sosyetesi 
                                    alkışlar 
		'gelin canlar bir olalım 
		tevekkel tu taalâllah' 


vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım 
geçin sıcak ırmakları kuşlarım 
kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım 
  
Ay doğar bedir bedir 
yel eser ılgıt ılgıt 
sırıtır sıram sıram elkapıları 
	elkapıları da kölelik kapıları
		kul olur yiğit 

ay doğar hilâl hilâl     
gün doğar devrim devrim 
sırıtır sıram sıram elkapıları 
		elkapıları da kölelik kapıları
			kurtulur yiğit 


yeşili çin'den gelir bu kahkahanın 
		kırmızısı afrika'lardan 
ve dünya dünya olur diyorum hey bekleroğlu 
		yaşamak yaşamak 
gün gelir biz de görürüz yedi rengini deryaların 
gün gelir biz de ölürüz hey bekleroğlu 
		yaşamak gibi güzel 
süzüp süzüp güneşi bereketlerden 
		çin'den hindistan'dan amerika'dan 
		taze bir kan gibi dolaşırız biz de bu yeryüzünü 
 
 
vatan topraksa eğer 
ormansa nehirse mâdense vatan 
işçiyse köylüyse aydınsa vatan 
	yâni yapıp yaratmaksa herşeyi yenibaştan 
		sevmeyi yenibaştan 
		alkışı yenibaştan 
	bir hesabı vardır bunun sorulur 
	bu hesabı soracaklar bulunur 
		akgün karagünden öcünü alır birgün 
ürker altunlu yiğitliğin senin ey bunak düzen 
ürker bu yağma saltanatın 
	o kanlı karanlıktan kopup gelen bebeğin 
		güneş renkli ilk çığlığından 
lenin'ler olur bu çığlık hey bekleroğlu 
     marks'lar mao'lar mevlâna'lar 
          mustafa kemaller olur hey bekleroğlu 
                galile'ler gagarin'ler adsız ustalar 
                     ve sen olursun işte hey bekleroğlu 
                           kıtlıklarda 
                                kıranlarda 
                                     kurtuluşlarda 

uyan ey köşem bucağım 
kırıkkolum iğriboynum sağırkapım dilsizim 
vaktidir direnmenin 
vaktidir şimdi 
karalasın göbeğinde güzel gün 
karalasın göbeğinde mutluluk 
karataş çatladıçatlıyacak 

proton -1 
mariner - 4 
	anamın aksütü gibi biliyorum ki 
	aynı kafadan doğma 
	aynı ellerden çıkmadır 
	     ve aynı amaçlarla dönmeseler de uzayda 
	          anamın aksütü gibi biliyorum ki 
	              bir mariner işçisi de özlemektedir 
			                                     [barışı 
			 en az bir proton işçisinin sevdiği 
				                        [kadar 
Silâh ve şarkı 
ben bütün karanlıkları bunlarla yendim 
sesimde benim 
	iki yumruk gibi yanyana dövüşüyorlar 
		spartaküslerle viyetkonglar 
yüreğimde benim 
	ette bıçak gibi yatıyor 
yarım kalan şarkıları yiğitlerimin 
öfkemde benim 
	çok dallı bir ağaçtır özlemek 
		doymadan gidenlerimin gözbebeklerinden 

yürüdüm üstüne üstüne bunca yıl 
geçtim dikenlitellerini yasakların bir bir 

tavında demir 
	tavında toprak 
		ve tavında yürek gibi kabarık 
			ve alıngan 
dokundum ateşli kabuğuna güzelin 
			iyinin 
			      gerçeğin 
		soyundum kötülüklerden çırçıplak 


dünyanın tepesinde bir avuç hışır 
karga kanat çırpsa uykuları karışır 
yağmalanmış emeklerden gelir soylulukları 
	yağmalanmış özgürlüklerden 
	dinleri imanları vurgun kelepir 
toprağın memeleri 
       altun ışıltılı kumları kıyıların 
	emeğin çiçekleri 
	       hep onlar için   
hep onlar için takvimlerin mutlu günleri 
içimizin karanlığı 
soframızın öksüzlüğü 
hiç gülmemesi yüzlerimizin 
	      hep onlar için 
adları morgan da osman da filân da olsa 
isacı da olsalar muhammetçi de 
iki dallas domuzu gibi benzerler birbirlerine 
            karagünler için kaldırırlar kadehlerini 
                    adanalı bir toprak ağasıyla 
                            detroit'li bir otomobil fabrikatörü 

dünyanın tepesinde bir avuç hışır 
dinleri imanları vurgun kelepir 
şarkılarda bile istemezler güzel günleri 
ve bacakları çörçil zaferi çizerken havalarda musolini'nin 
                    öter faşizm düdücükleri 
		yanki go hom çaçaca 
		maydarling amerika 
		maydarling amerika 

Bir oğlum olacak adı temmuz 
uykusuz 
	korkusuz 
	    beter mi beter 
ben beynimi satarak yaşıyorum 
o benden proleter 
 
bir oğlum olacak adı temmuz 
karataşın göbeğinde aşk 
karataşın göbeğinde barış 
karataş çatladıçatlıyacak 
bende bitmeyen kavga 
	onda yeniden başlıyacak 


bir oğlum olacak adı temmuz 
öfkede benden fırtına 
           sevgide deniz 
ne samanyollarının ulu kervanları susuzluğumun 
ne kutupşafaklarında tanrılaşması ilkelliğimin 
temmuz gibi sıcak ve bereketli 
	          temmuz gibi uçsuzbucaksız 
 


bir oğlum olacak adı temmuz 
dilinde en güzel sesi türkçemin 
	kulağı en yiğit şarkılarla delik 
korkak bir merakla değil yıldızlı karanlığı 
	vivaldi'yi dinler gibi okuyup anlıyacak 
ve belki de sütdişleri sürerken balaban bir bursa şef- 
			                         [talisine 
	ay'dan kendi sesini dinliyecek 
	vahşi bir çiçek gibi açılmış gözleriyle  
  
ben ki yalınayak bastım kızgın dişlerine açlığın 
	iri bir çizme gibi balkanlar'a basarken faşizm 
		dağlarda silâh atmayı sevdim 
ben ki silâh taşıdım gizli gizli 
	dünyanın bütün devrimlerine 
boşuna dönmüyor bu rotatifler 
boşuna bağırmıyor bu kara 
boşuna dinlemiyor bu korku kapımızı 
anamın aksütü gibi biliyorum ki 
	doyumsuz günlere doğacak temmuz 
		doyumsuz günler görecek 
hani şu hep andıkça sızlatan yüreğimizi 
hani şu hep dalıp dalıp gittiğimiz andıkça 
beklediğimiz beklediğimiz beklediğimiz 
	ve tam görecekken göçüp gittiğimiz günler 
				      [gibi günler 
		ama mutlaka 


karataşın göbeğinde aşk 
karataşın göbeğinde barış 
karataş çatladıçatlıyacak 
ben direndim yorulmadım 
	o yorulup yıkılmıyacak 


vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım 
geçin sıcak ırmakları kuşlarım 
kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım 
 
 
ankara/temmuz 1965 
 
Hasan Hüseyin
 
 
 
“mayonezli kirena” : ikinci dünya savaşı günlerinde, bazı ülkelerde 
emperyalist ordu komutanlarına tepsi içinde sunulan çocuk ölüsü. 

“şakkulkamer” : ay’ın yarılması, çatlaması, ay’daki gölgeler 
muhammed’in mucize gösterip, ay’ı yardığı, çatlattığı biçiminde 
dinsel bir inancın doğmasına yolaçmıştır. 



 
Köprüye Varınca Köprü Yıkıldı - Hasan Hüseyin