HAYAT BAHÇESİ

Bahçe tarumar. Ama gözler önüne serilen 
Görüntünün sesi mi olmalı sözler? Serçe 
Cıvıltıları, çan sesleri, at pislikleri, 
Rüzgârın kuru yapraklarda bıraktığı 
Hışırtı yapışıyor sanki yirmi yıldır 
Kullanılmayan bahçeye, babanın ölümüyle. 
Toplumsal arkeoloji mi ırgalayan beni 
Tahrik eden, edilen bir leş kargası gibi? 
Meraklıyım. Budanmamış güller çılgın 
Palmiyelerin kuru dallarının altında, 
Kendiliğinden ölen çiçekleri toplanmamış 
Zakkumun. Gübre ve çürüyüş. Tohumdaki ev 
Kale gibi gözlüyor şimdiki ve geçmişteki 
Yaşantıyı: Kız ve erkek çocuklar burada 
Denge buldular nilüfer yapraklarında, çember 
Çevirmişti büyükler havuzda, sonra fırladı 
Resimden haylaz damat ve gelinler. Ama 
Onlar bir kez kapıdan girdiler mi 
İçeri, gözleri parlardı babanın, ayrıldılar mı 
Bir kaptan bakışını giyer, şapkasını geçirir 
Sözüne, kimse evde durmak istemezdi 
Tanışmamak için gözü dönmüş yalnızlıkla. 
Oysa ölümün görevi ne, gelir padişah 
Tekillik. Tek, sonra birden aynı 
Merdiven basamakları, aynı işçilik, aynı 
Anlamı bulunca evin biçeminde, dünya 
Ne kadar acı dolu, herkesin kendi 
Kefesine uygun dağılan. Acı aynı, 
Zevk de, ama kefen ne kadar geniş 
İse, ağırlığın ne kadar fazla ise 
O kadar götürüyorsun işte öteye.




           İstanbul, Heybeliada, Kasım 1996 





Ali CENGİZKAN