MANİK OBSESİF

                       "kendi kendine konuşmak'lara..." 

bulmuştur, bölmüştür; 
olmuştur ya da oldurulmamış, 
kafam çatlak, bulaşık çok, 
ellerim keneften yeni çıkmış, 
frengi meçhul. 

döndüm beriye, uzandım seyirlik, 
"anlam" için gelmişim stampol'a, 
hiç bir yer evim değil dedim, 
aklından ve altından başka; 
oysa onlar da rest çekti aşka. 
stampol ya bu, kelek aldım bolca, 
-en çok inandığın, güvendiğin insan,  
stampol'da 6 ay kalsın, tanıyamazsın- 
olsun dedim, varsın; 
o yeter, anlam yine aklın, 
altından olmasa da, düşlemişiz bir geleceği, 
pek de fiyakalı değil, dilenciye versen beğenmez, 
olsun dedim kalsın; istiyorsun, 
niceliğin ne önemi war,  
yıl 2000'li ve sen sevdaya inanıyorsun.. 

aynı odada, aynı bakışla kalakaldım yüzyıllarca, 
stampol'du bu, kelek aldım, 
aldırmadım; "geçer" dedim, alışılır, 
inancım tam, sevdam aklımı aşmış, beni bastırmış, 
anlamım, beklemek olsun boşver. 

gördüm de olanları "tiskindim", 
acemi tezcanı, sağa bastım ayağımı, illet, 
onun bunu, diğerinin ötekisi olmuş,  
berikinin öbürü de, bunun orasında muamelede. 
sola kaçtım apansız, şirret, 
oradakinin orasında oynaşmamış bir ben kalmışım, 
şuradaki de adımımı attığımdan beri, salyalar akıtarak takip ediyor beni. 
kaçtım ortaya, kustum. 
yürüdüm. sustum. 
hep ortadan yürüdüm, ne çevirdim başımı "essalamü aleyküm" sağa, 
ne solun zerresini gördü gönlüm. 
ihanet zehrinin kumpas şehri stampol'da, 
sana ihanetten uzak tutmak için kendimi, 
kendime ihanettimden aklın bulanmasın diye, 
hazmedemeyeceğim hiç bir şeyi yememek için; 
"bu ben"i bozdurmadan, azdırmadan, yardırmadan, 
sana getirebilmek için -sana saf gelebilmek için- 
hep ortadan yürüdüm. 

çok yol yürüdüm, yokça çok yoruldum. 
karşıla beni artık, ses ver, konuşmayı unuttum. 
saflığımı sana getirdim, al, öp, okşa, sırtımı kaşı. 
beğenmediysen söyle, sırtıma asıp gideyim, 
sana getirdiğim, sana esirgediğim ne varsa. 
ses ver, çık ortaya, burada olacaktın, 
bekleyecektin. 
şimdi var mısın ? 
şimdi nerede, sağda mı, sol da mısın, 
stampol'un yalanına mı kandın, 
bindiğin bir takside mi unuttun, 
"biz"li yalnızlıkları.
 
günüm zifir, geleceğim katranlı, 
kaç yaşındayım bilmiyorum, 
yaşımda olamadım hiç, 
yaşım, başkalarınındı. 
sevdiğimi yaşamaya çalıştım hep, 
misal dedem ölüyordu, 
senli, beraber 3-5 saat için, 
varsın ölsün dedim, o öldü, 
senli en fazla 2 saatim oldu. 
çok yürüdüm ortalardan ya,  
yoruldum, ayaklarıma ortacılık battı, 
"ah" çıkarmadım,  
yorgunum diye, benden uzakta uyumandan korktum. 
her "gele" kızdın sen, 
hepsi ağlamak oldu, 
göz yaşım, aşka dargınlığımdı. 

şimdi bana, "sana yetmez" diyorsun, 
istediğim sadece "seninle olmak"ken, 
sözlerini, "illallah"a bulayıp, intizar ediyorsun. 
susmaktan, uyumaktan, kaçmaktan, 
ağlamaktan, solo yalnızlıklardan, göz yummaktan, 
sindirmekten sonra bana, 
seni istememeyi öğretiyorsun. 
olsun.  
seni beklemeye başladığımda, 
kaderimin beklemek olduğunu biliyordum; 
frengi makbul... 

ve sen şiyyir misin nesin, 
ne zaman kendi "kendime" seni yazmaya başlasam, 
onunla bitiyorsun.




Umut TAYDAŞ