EŞSESLİ HÜZÜNLER

I
sen bir bozkır çağında eskilerine bürünememiş
kan revan bir nedenin sonucuydun. rengin
kaç mevsime gebe kaldı kaç deniz büyüttün
eşsesli bir hüzündü gözlerin. haykırışlar içinde boğulurken
can yeleğini kuşanamayan gözlerini kuşatmalara
sürükleyemediysem suç kimin…

esrik yalanların acımasız kızı
seni mevsimler kadar çok sevemedik belki
ve fakat soysuz sevgilerin burukluğu var adreslerinde
raflarda sıkışmış kitaplar kadar asiydin aşklara
havalandırma saati gelip de geçiyor hayatın. sen
esirliğini kabul ettiğin günden bu yana hüzünleri
koruyamıyorum serseri yağmurlardan

kırık enstrümanlardan çıkan seslerle yapılıyor artık
aşklar. bir çobanın yalnızlığı gibi kalsaydım keşke
diyorum bırakıp martıları bırakıp denizleri kentin
sonbaharına çekiliyorsun saçların ıslanıyor

dalları tersine büyüyen ağaçlar var parklarında.
elleri velut aşklar... vivaldi doğuralım istersen ve birkaç
yayımlanmamış şiirden bahsetsin dudaklarımız. ankara
başı vurulmuş bir şehir. çocuklar doğurur belki aşklarımıza
ruhanî müzikler satılıyor varoşların keskin sokaklarında
dişlileri kırılmış girdaplara kapılıyor yüzler. nehirlerini
boşalt gidelim bir kavim büyütür parasız hüzünlere susarız.



II
hangi barok tansıktı bizi soluksuz bir kentin
çıkış kapısına bırakan hangi yamaçtan koptuk da geldik
 ve  mümkün müydü  o gelin gibi
süslediğimiz yolların bakireliği.
okuduğumuz şiirlere hangi yüzümüz daha yakındı.
ucuz adımlar kaldı bize eski mahallelerden. ikinci el
aşklar... son yağmur en çok bizi ıslatamadı

köprüm yıkıldı şiirleri ısıtan iki dudak arasında.
artık yeni kumlar ara nehirlerime.
su simgesini bırakmasın. bırakmasın ayrık bir düşe kendini
bir deli buluşmaydı bize bakan her şey
yüzünde o çok bilinmeyen kelimelerin gölgesi durur hâlâ
devrim'in  şiirlerinde öpüşürsek kovmazlar bizi.
hazırlan o zaman ve dudaklarını ıslatmadan öp yeni günü
parmaklarına sıkışsın özlemlerim.

"trenim öldü" diyen şairin yolları var elimde. el değmeden üretilen steril düşlerim.ilk yazda yıkanmadan yenen
akasyaların tadı.martılar, o livingston devrinden artırdığımız göz yaşlarından burcu burcu çoğalan martılar.

su gibi aksın "nocturne" kulaklarımızda
salına salına yürüyelim sokakları
çoğalırsa da peşimiz sıra çoğalsın yalanlar
sen dününü bir kapta ayrı ısıt yine de
belki ünlemi oluruz bir aşkın ve şiirin
bir güneş yağar şehre
karanlığı aydınlanır içimizin...


III

bir izmarit gibi eziyorum tüm yüzleşmeleri. ellerimde buğulanıyor tüm suretler, şehrin en yüksek yerinde kalıyor gözlerim. sorulmamış hesapların kırıntıları var caddelerde sokaklarda... yapay yüzler yapay sevişmeler ve yapaylığın aslı geziyor her yerde. bir sen kalıyorsun avuçlarımda ısınan, sonbahar sabahına yakışır türkçe yüzünle.

nadasa bıraktım öykümü
uysal bekleyişler isyana sürüklüyor kahramanlarımı
toprak topaklanmış yüzünü seriyor önümüze
kurursak bu güneşte kim sular
sevişmeye ve çoğalmaya aç bedenimizi, yeter mi bir yağmur duası yeniden yeşermek için.

ey isyan!
sende kalsın şair yanım,
sen bırak verilmemiş ne varsa
içimde sorulmamış bütün soruları sen bırak...
bir ömrün soğuk damgasını sen vur kimliklerimize


IV
sebepsiz sonuçlar hanesinde kaldı zaman
sürek avından bu yana acı bir berdevandır
acemi isyanlara bulaşmış
koy beni ömrümün yongası
içinde asılı bir yalnızlık barındıran
bu bedene sığamam artık
koy beni en ince yerinde kalayım zamanın

nadasa bıraktım öykümü
şairliğim yansın istiyorum
aşkın düzensiz fiillerinde yüklem olmak yakışır bu şiire


V
sen bir bozkır çağında eskilerine bürünememiş
kan revan bir nedenin sonucuydun. rengin
kaç mevsime gebe kaldı kaç deniz büyüttün
eşsesli bir hüzündü gözlerin.
haykırışlar içinde boğulurken
can yeleğini kuşanamayan gözlerini kuşatmalara
sürükleyemediysem suç benim





Özgür  ÖZMERAL