Bir Defterden - 7 Ekim 1977

Talat Sait Halman, Ankara'da bir Amerikalı ozanla [Brian] Swann ile birlikte benim şiirlerimi İngilizceye çeviriyor. Birkaç yıl önce New York’ta bir şiir kitabım yayımlanmıştı. (1) Şimdi bir yenisi çıkacak. (2) Hem bu seferki sanırım daha kalınca olacak. Halman bana yolladığı bir mektubunda, “Troya Önünde Atlar” şiirimin bazı dizeleri, parçaları üzerine açıklamalar istemişti. Yanıtlarken güçlük çektim. Bir şiirin açıklanamayacağını bir daha düşündürdü bu bana, ama ne yapacağız ki, benden açıklama bekleyen bir çevirmen, o dizelerin İngilizcelerini bulmak zorundaydı, Türkçe metni anlamadan yapamazdı bu işi. Gerçekte çeviri, bir şiiri başka dilde yeniden yazmak demek olduğuna göre, ister istemez bir açıklama isteği taşıyacaktır. Yoksa çeviriyi de kabul etmememiz gerekir. Ben Talat Sait Halman’ın sorduğu dizeler için “onların ne demek olduğunu ben de bilmiyorum” deseydim, adamcağız ne yapacaktı? Eli kolu bağlı kalacaktı. İster istemez “şunu şunu demek istedim” biçiminde bir açıklama yapacağız.

 



15 Mart 1975


Sayın Anday :

Brian Swann ile Anday çevirileri yapıyoruz pupa-yelken. İki gün önce Troya Önünde Atlar çevirisini tamamlamamıza ramak kaldı. İnşallah bu önemli şiiri ve başka birçok şiirinizi Amerikanın en önemli edebiyat dergilerinde yayınlayacağız.

Troya Önünde Atlar’daki birkaç mısra ve kelimeyi açıklamak ve yorumlamak bakımından yardımınızı rica ederim.

Birinci bölümde, “Koşu”da, ana rahminden gelir, gece, karanlık vs.: Atlar mı geliyor, yoksa gece mi? Geceden önce gerçekten virgül olması mı gerekiyor? Ya da gece burada geceleyin anlamına mı? Bu iki mısraı açıklar mısınız lütfen?

İkinci Bölümde, “Ağu”da, Laokoon’u yılan sokarken “çoluk çocuk” “kıvranıp duruyorlarmış”. Burada çoluk çocuk, Laokoon’un ailesi mi, yoksa kadınların ve çocukların da bulunduğu bir kalabalık mı? Efsaneye göre, Laokoon ile birlikte iki oğlunu da yılan sokmuştu. Kıvrananlar, yılan sokması yüzünden mi kıvranıyor, yoksa Laokoon’un öldüğünü seyrettikleri için mi? “Çoluk çocuk”ta, “kadın” “karı” “eş” anlamı da vardır daima. Belki de bu satırda sadece çocukları kasdediyorsunuz, ya da belki “çoluk çocuk” deyiminde küçümseme, tezyif var. Bu konuda beni aydınlatır mısınız?

Dördüncü Bölümün başlığı olan “Dönü”, “dönüş” olsa gerek. Ama, aynı kelime “Tövbe” anlamına da geliyor (Bakınız : Türkçe Sözlük). Bölümün anlamı, ikisine de yakın. Nermin Hanım “dönüş” olarak çevirmiş. Doğrusu “dönüş” mü, yoksa “tövbe” mi? Ya da bir kelime oyunu mu?

Altıncı Bölümde “Ay çiçeğinden” diye başlayan satırı açıklamanızı rica edebilir miyim?

Anadolu uygarlıklarıyla ilişkili şiirlerinizi de bekliyorum. Gelir gelmez çevirileri yapacağız.

Talat Sait Halman’ın Melih Cevdet’e gönderdiği mektup.

 

Ama ben işin güçlüğünü anlayınca konuyu başka bir yandan ele aldım, esin (ilham) üzerine yazmaya başladım. Aklımda kaldığına göre şöyle dedim: Esini reddediyoruz, onun yerine “çalışma”yı koyuyoruz, ki doğrudur. Böylece “tanrısal iş” ve romantiklik ortadan kalkıyor. Onun yerini beynin bir konu üzerinde yoğunlaşması alıyor. Çok iyi hatırlıyorum ki şiirin benden açıklaması istemiş bulduklarını (sözgelişi III. bölümde ikinci parça)(3) yazarken aklım öylesine hızlı çalışmaya başlamış, sözcükler öylesine hızlı üşüşmüşlerdi ki aralarındaki bağıntıyı kontrol etmeye fırsat, zaman kalmamıştı, ya da ben böyle bir kontrole heves duymamış, o anda kaleme kâğıda geçirmekle daha iyi edeceğime karar vermiştim. Ama ne olmuştu, “aklın çalışması” dediğimiz süreç tıpkı eskilerin “tanrısal iş” dedikleri şeyin durumuna benzemişti. Evet, o sırada ben bereketli bir esinin etkisi altındayım, benim yerime sanki başkası konuşuyordu ve bu yüzden olacak, mantıksal, mısrada uygun söz sıralaması bozulmuştu. Çünkü benim yerime konuşan bu dünyalı değildi, dilinin mantığı başka biri onun. Gerçekte bir ozanın aradığı, ama yapmacık olarak, taklit olarak, kendini aldatarak değil de, gerçekten yaratmak istediği böyle bir dildi elbet. Kimi dizelerde virgül kullanmaktan da kaçındım. Sözgelişi “Ah beklesin bekleyecek olan alın bekler” dizesindeki sözcüklerden herhangi birinden sonra konulacak bir virgül, anlamı, benim savunmayacağım bir biçimde darlaştıracaktı. “Beklesin” sözü, daha önceki dizenin sonunda bulunan “kan bıçak” için mi söylenmişti, yoksa “bekleyecek olan alın” için mi? Dahası var, “bekleyecek olan beklesin” ayrı, “alın bekler” ayrı mı? Bunlara karışmak istemedim. Durumu Talat Sait Halman’a böyle açıkladım işte. Kendisi nasıl isterse öyle yapmasını söyledim.(4)



(1)
 On the Nomad Sea: Poems, (Çev. Talat Sait Halman - Nermin Menemencioğlu, Geronimo Books, New York, 1974).

(2)
Rain one step away: Poems, (Çev. Talar Sait Halman - Brian Swann, Selection Washington, Charioteer Pres, 1980).

(3)
 Beklesin gizemli suda bekleyen kamış
Ve ayın kuru eteğinden bakan göz kuşu
Kent kurulmadan taşı kör eden kan bıçak,
Ah beklesin bekleyecek olan alın bekler
Tut gelgitin ucundan derim tutar ve bekler.
Sürer gider su, toprak, usun arsız otu,
Atlı karınca, örtüler, tapınak ve merdiven
Sürer ölümsüzlük mutluluk, iç sıkıntısı,
Bekleriz bize verilmiş olanı yaşayarak.

(4) Bu paragraf, Yasak’ta yer alan “Esin” adlı denemenin taslağı gibidir.














Melih Cevdet ANDAY