SATRANÇ DERSLERI VII

şebçerağ
söndü mü
diye bir ses

sahi şebçerağ nerde
iskender! iskender!
diye bir ünlem

bu nasıl iskender
aramaz bengisuyu
diye bir hüzün

'hişt! dostlarıma şunu haber ver
denize açıldım
ve gemim parça parça oldu'
diye bir im
denli narindir intikam

intikam içli bir marştır gerçekte
bir ara ses aygıtını yırtarak çıkarılırdı
o şimdi
dışlanmış bir taş olarak
karlı kış gecelerinde
acılı bir genç şairin her geçişte
hüznüne tanık olduğu
metrûk bir kümbet denli müşahhas
aşktır - ve o
ne rahîm bir yürüyüştür gecede

(o yıllar bir ressam tanırdım
gök çizemezdi
yüksek evler yapardı yitik kadın yüzleri - birgün
o kentin
- tarihsel bir kenttir -
o çarşısındaki hazır iskemleli kahvede
onu bir cenini çizerken ağlar gördüm
bütün öğeleri belliydi ama neden gözsüz
ama neden bir kaleden artmış kapı tokmağı gibi

ıssız ve dokunaklı
diye sormadım çünkü ben
ağlayanları severim ve güzeldir ağlamak
denebilir ki -
bir insan ençok ağlarken güzeldir
vakit de akşamdı dışarda kar vardı
kar yüzyıllardır alabildiğine vardı
insanlar doğar konardı konar göçerdi
sonra o bütün resimlerini yırttı -
birden kaybolmuştu
arıyor diye duydum bir şeyi
çağın unutturmak istediği
belki derin bir gök resmini
ye'si biçen o eşsiz kılıncı gürbüz hamleyi)

bu taşı da sürüyorum
koyar gibi o güzel yapının üstüne
ya da komaz gibi taş üstünde taş
(ben daha çok taşlarımı anlıyorum nedir
ve nedir taş -
çakmak taşı satranç taşı
sapan taşı göktaşı)
reddetmek gerekiyor kimi taşları ve şeyleri
sözgelimi sapan taşını
- o göz çıkarır sadece -
ortadaki gökkasabı gökdeleni
tanrısız tecimevlerini caminin hemen önündeki
anacaddedeki aykırı kadın salınışını
yanlış konumunu gülün evlerde bahçelerde
ve hatta parklarını bile bu taş mekânın
reddetmek gerekiyor

çağa çıktığımda
kan - çoğalan bir sûret ve kendini
ta içerlerde bir yerin üşüyor - duymuyorsundur
yinelenir durur - şu sanki ne diye - akşam ki
dönüp nefsini içine tuttuğun yüzündür
senin yüzün - paramparça
bölük pörçüktür
şu kuytu kalabalıkta
şu yalnızlıkta
ivedi ve kirlisarı
dişiliğini kullanıyordur kuşku
lüks oteller gibi kuşku
kuşku

(çağı değiştiğimde
o yüz
diyor yoruldum - aynalar
gösterebilir mi hiç - bana sonumu
nedensiz başladım oyunculuğa
bitireceğim rastlantıyla - oyunumu
dostlarım da
var - intiharlar
her akşam ıslak - yapışkan
saçlarıyla girip odama
paniğimden pay toplarlar)

azaldı
halk içinde yüzdeki ben gibiler
eldeki siğile
çıbana - etin yumuşak bir yerinden sökün eden -
döndü halk ve cüzzam ne gün yürüdü
ve hep bir yaprak değil miyiz ki
bir zaman yarıp çıkmak serüveninde
özdalımızı
topu topu bir mevsimi yaşarız işte
müşa'şa' bir sonbahar figüranıyız
hepimiz de
ve cüzzam ne gün yürüdü sormalı
değilmi ki ebabil
adil
bir infazın adıdır
ve insan
- ne şu ne bu -
iyioyunundan
sorulmayacak mıdır





İlhami Çiçek