SONSUZ DÖNÜŞ
                  
Tef çalıyor çamın biri
iki yana sallanarak.
Pingpong oynuyor şu geç vakit
kaygısız birkaç kozalak.

İki güvercin öpüşüp duruyor 
iki ayrı dalda,
gölgeleri uzayıp karışıyor 
karşı duvarda. 

Usul bir sesle irkildim 
döndüm soluma kimse yok, 
baktım sağ yanıma birileri
cıgara aranmada.

İki kafadar ölüydü bunlar
bir at iskeletinin sırtında,
verdiğim cıgarayı ısırarak  
eridiler karanlıkta.

Dirgen uçlu bir tarak 
takıldı kaldı saçlarında.
Bir tanrıtanımaz olarak
dedim: “Kulkualda kuvalda...”

Kırmızı bir akrep
ısırdı yüreğimi.
Mezarlığın oradan geçiyordum, öte yakadan
durdurdu beni bir parmak imi.

Bir serçe yavrusu 
kanatlanıp kondu elime. 
Dedim: “Adın ne?”
Dedi: “Dilini ver dilime.”
                                                                                                         
“Geçiyordum uğradım,” dedim
“sizin bu elin sırrı nedir?”
Üç beş kemik bir avuç toprak
dedi: “Ölüm sır değildir.”

Ay kanadı derken 
şafak ağardı ağır aksak.
Yine bir sabah oluyordu işte 
günışığını kulunlayarak.

“Geçiyordum uğradım,” dedim;
sözüm ağzımda kaldı.
Hüseyin FERHAD